Kur’an’da Kölelik ve Cariyelik
Kuran hiçbir ayetinde, köle ve cariyeliği kaldırdım
dememiş, Hicaz bölgesindekiuygulamayı reforme ederek devam ettirmiştir. Hatta
Medine döneminde, kurulan Medine İslam devletinde, köle ve cariyelerin hukuksal
statüsü kayda bağlanmış ve İslam dünyasında asırlarca uygulanan köle ve
cariyelik hukukunun temelleri atılmıştır. Bu durum, Kuran’ın evrensel değil,
tarihsel ve yöresel olduğunun açık kanıtı olarak karşımızda durur.
Kuran, pek çok bakımdan seslendiği Arap toplumunun değer
anlayışına gönderme yaptığı gibi, onların ekonomik yaşamlarının uzantısı olan
kurumlarına da değinir. Onların ekonomik temelde yapılanan sınıfsal
yaklaşımlarına atıflar yapar, yer yer bunlarda insani reformlar yapmaya
yönelir. Kuşkusuz bu durumun en önemli göstergelerinden birisi, kölelik ve
cariyelik kurumudur. Bildiğimiz kadarıyla Kuran’ın seslendiği Arap toplumunda
köle ve cariye yaygındı; hatta Hz. Peygamber’in bile köle ve cariyeleri vardı.
Kuran’ın kölelik ve cariyelikle ilgili söylemi, bu kurumların kaldırıldığı
modern zamanlarda, pek çok tartışmaya konu olmuştur. Bu tartışmalarda, Kuran’ın
evrensellik-yerellik ikileminde ele alınmasının köklü rolü olmuştur. Kimi
modern Kuran yorum bilimcilerine göre, Kuran köleliği kaldırmış, kimine göre ise
sadece konumlarında kısmi reformlar yapmıştır.
Biz bu bölümde, üzerinde sıkça tartışma yapıldığı için,
Kuran’da kölelik ve cariyelikle ilgili yargıları önce özetleyeceğiz, ardından
da, köle ve cariyelere ilişkin Kuranî yargıları teker teker ortaya koyacağız.
Kuşkusuz bu çabamız, Kuran’ın sos yo-kültürel ve sınıfsal alt yapısını görmek
açısından da önemli veriler sunacak, onun tarihsel, yerel bağlamını görmemize
olanak sağlayacaktır.
Kuran’da köle ve kölelik
Kuran’da köle, genellikle, abd, rakik, rakabe, kınn,
memlük, vasîf, mülk-i yemin gibi sözcüklerle ifade edilir ve anlaşıldığı
kadarıyla 21 yerde geçmektedir. Bunlardan Beled, Zümer, Nahl ve Mü’minun
surelerinde geçenler Mekke, diğerleri ise Medine dönemine aittir. Kuran’da köle
kavramının tarihsel gelişimini görmek için, ayetlerin nüzul sırasını dikkate
almak gerekir; çünkü Kuran yaklaşık 23 yıla yayılmış bildirilerden oluşur. Aksi
yaklaşım, Kuran’ın söyleminde köle kavramının tarihsel evriminin görülmesine
engel teşkil eder. Tarihsel evrimi içerisinde Kuran’a bakıldığında köle ve
kölelikle ilgili olarak karşımıza çıkan manzara şudur:
Kuran ilk zamanlarda köle azat etmeyi zorlu bir yokuş
olarak niteler; hatta bu dönemde, Tanrı’ya ortak koşma konusu, köle-efendi
ilişkisiyle ortaya konulmaya çalışılır. Medine döneminde, kölelik kurumu hâlâ
meşru bir kurumdur, inanan köleler sadece putperestlerden daha değerli olarak
görülürler. Ancak hür müminlerden aşağı statüdedirler, çünkü onlar ekonomik mal
niteliğine sahiptirler. Onlarla ancak özgür birisiyle evlenilmeye güç
yetirilemezse evlenilebilir. Gelişen süreçte mükatebe yani kölenin özgürlüğünü
bir anlaşmayla satın alması gündeme getirilir, ancak bu koşula bağlanmıştır,
onlarda bir hayır/iyilik görülürse bu yapılabilir. Mükatebe usulü, yani
özgürlüğü satın alma meselesi para gerektirdiği için köleler, Medine döneminde,
zekât alan sınıfa sokulmuşlardır. Ancak, Kuran’da bir kölenin kölelikten
kurtulma yolu, daha ziyade müminin zıhar yapması, yanlışlıkla bir mümini
öldürmesi, ya da yemini bozması gibi günahların kefareti olarak olasıdır. Fakat
bu türden günahların tek kefareti köle azat etmek değildir.
Bundan ne çıkar?
Hem Mekke hem de Medine döneminde Kuran köle kurumunu
meşru bir kurum olarak görmüştür ve asla, köleliği kaldırdım dememiştir. Hicaz
bölgesindeki mükatebe usulüne sadece günah kefareti olarak köle azat etmeyi
eklemiştir.
Hz. Muhammed Medine’de devlet kurunca köleliği neden
kaldırmadı, bütünüyle yasaklamadı?
O koşullarda bu çok zordu; çünkü köleler o dönemin
ekonomik değeriydiler. Şu halde Kuran ve İslam köleliği kaldırdı savı,
Kuran’daki köle uygulamalarıyla ilgili pek çok ayeti görmemek, ya da post
modern bir manevrayla görmezden gelmek anlamına gelir.
Şimdi, özetlediğimiz bu durumu nesnelleştirmek için,
Kuran’da köle ve köleliğe ilişkin ayetleri tahmini nüzul sırasını da dikkate
alarak ortaya koyalım.
Mekke dönemi
a) Mekke döneminde, Hz. Muhammed’in peygamberliğinin
başlangıç yıllarında; köle azat etmek güç bir iş, sarp bir yokuş olarak
nitelendirilir.
“O sarp yokuş nedir bilir misin? Köle azat etmek veya
açlık gününde yemek yedirmektir.” (Beled Suresi, 12-14)
b) Mekke döneminde, Tanrı’ya ortak koşma konusu, köle
örneğiyle anlatılmaya çalışılır. Çok kişiye bağlı olan köle, bir kişiye, tek
bir efendiye bağlı olan insan karşısında aşağı sayılır, bu bakımdan köle aşağı
bir statüde sunulur.
“Tanrı, çekişip duran birçok ortakların sahip olduğu bir
adam (köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu
ikisi eşit midir? Hamd Tanrı’ya özgüdür. Fakat onların çoğu bilmezler.” (Zümer
Suresi, 29)
“Tanrı size kendinizden bir temsil getirmektedir:
Mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde, size verdiğimiz rızıklarda
-birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz derecede sizinle
eşit (haklara sahip)- ortaklarınız var mı? İşte biz ayetlerimizi, aklını
kullanacak bir kavim için böylece açıklıyoruz.” (Rum Suresi, 28)
c) Mekke döneminde, Tanrıya ortak koşma konusu
bağlamında, köle gündeme getirilir ve köle özgür kişi karşısında
ikincilleştirilir. Hatta mal olarak görülür.
“Tanrı, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş
bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık
olarak harcayan (özgür) bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olurlar mı?
Doğrusu övgü Tanrı’ya mahsustur. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.” (Nahl
Suresi, 75)
d) Mekke döneminde, kavimleri köle olan insanlar
güvenilmez olarak gösterilir.
“Bu yüzden dediler ki: Kavimleri bize kölelik ederken,
bizim gibi olan bu iki adama inanır mıyız?” (Müminun Suresi, 47)
Medine dönemi
e) Artık Medine dönemindeyiz, Hz. Muhammed Medine
devletini kurdu; kölelik kaldırılmıyor, sadece müminlerin sevdiği maldan
harcadıkları bir sınıf olarak takdim ediliyor.
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz
değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Tanrı’ya, ahiret gününe,
meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Tanrı’nın rızasını gözeterek)
yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere
sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini
yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru
olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakiler ancak onlardır!” (Bakara
Suresi, 177)
f) Medine dönemi hukuki düzenlemelerinde, kölelik
hukuksal uygulamalara da yansıyor.
“Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz
kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin
cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık
(taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle
ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim
bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır.”
(Bakara Suresi, 178)
g) Medine döneminde, köleye iyi davranmak tavsiye
ediliyor.
“Tanrı’ya ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.
Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın
arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlar (köle, cariye, hizmetçi ve
benzerlerine) iyi davranın. Tanrı kendini beğenen ve daima böbürlenip duran
kimseyi sevmez. Yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir mümini öldürmeye
hakkı olamaz.” (Nisa Suresi, 36)
h) Köle azat etme, sadece yanlışlıkla mümin öldürmenin,
zıhar yapmanın ve yemini bozmanın bir kefareti olarak görülüyor.
“Yanlışlıkla bir mümini öldüren kimsenin, mümin bir köle
azat etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir.
Meğerki ölünün ailesi o diyeti bağışlamış ola. (Bu takdirde diyet vermez). Eğer
öldürülen mümin olduğu halde, size düşman olan bir toplumdan ise mümin bir köle
azat etmek lâzımdır. Eğer kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir toplumdan
ise ailesine teslim edilecek bir diyet ve bir mümin köleyi azat etmek gerekir.
Bunları bulamayan kimsenin, Tanrı tarafından tövbesinin kabulü için iki ay peş
peşe oruç tutması lâzımdır. Tanrı her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.” (Nisa
Suresi, 92)
“Kadınlardan zıhar ile ayrılmak isteyip de sonra
söylediklerinden dönenlerin karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete
kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Tanrı, yaptıklarınızdan haberi
olandır.” (Mücadele Suresi, 3)
“Tanrı, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren
yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız
yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da kefareti, ailenize yedirdiğiniz
yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek yahut onları giydirmek yahut da bir
köle azat etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz
takdirde yeminlerinizin kefareti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara
riayet edin). Tanrı size ayetlerini açıklıyor; umulur ki şükredersiniz.” (Maide
Suresi, 89)
ı) Köle kendisinden kadının ziynetini saklamaması gereken
bir sınıf olarak sunuluyor.
“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan)
korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak
üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine
salsınlar. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları,
kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız
kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında
bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi
vb. tâbi kimseler yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin
farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte
oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri
üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Tanrı’ya tövbe
ediniz ki kurtuluşa eresiniz. (Nur Suresi, 31)
j) Köleleri evlendirmek tavsiye ediliyor.
“Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden
elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Tanrı kendi lütfu ile
onları zenginleştirir. Tanrı, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.” (Nur
Suresi, 32)
k) Mükatebe, yani kölenin özgürlüğünü satın alması, onda
görülen iyiliğe bağlanıyor.
“Evlenme imkânını bulamayanlar ise, Tanrı, lütfu ile
kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında
bulunanlardan (köleler ve cariyelerden) mükatebe yapmak isteyenlerle, eğer
kendilerinde bir hayır (kabiliyet ve güvenilirlik) görüyorsanız, hemen mükatebe
yapın. Tanrı’nın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya
hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen
cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir
ki zorlanmalarından sonra Tanrı (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir.”
(Nur Suresi, 33)
l) Köleler, ergenlik çağına girmemişlerle, buluğa
ermemişlerle birlikte, yatak odalarına belli vakitte girmeleri izne bağlanıyor.
“Ey müminler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve
cariyeleriniz) ve içinizden henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar, sabah
namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza
gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar, mahrem (kapanmamış)
halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için ne de
onlar için bir mahzur yoktur. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. İşte
Tanrı ayetleri size böyle açıklar. Tanrı, (her şeyi) bilendir, hüküm ve hikmet
sahibidir.” (Nur Suresi, 58)
m) Köleler, zekât verilen sınıflardan birisi olarak
sunuluyor.
“Sadakalar (zekâtlar) Tanrı’dan bir farz olarak ancak, yoksullara,
düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslâm’a) ısındırılacak
olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, tanrı
yolunda çalışıp cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Tanrı pekiyi bilendir,
hikmet sahibidir.” (Tevbe Suresi, 60)
Kuran’da cariye ve cariyelik
Kuran’da cariye, eme, vasîfe, memluke, gurre gibi
sözcüklerle ifade edilmektedir ve köle kavramından daha az geçmektedir. Aynı
durum kadın için de geçerlidir, Kuran’da erkekli söylem daha egemendir. Cariye
Mekke dönemine ait ayetlerde sadece iki yerde geçer; ikisi de, erkeklerin
eşleri dışında birlikte olacağı (hatta Kuran’ın söylemiyle erkeğin iffetini ve
ırzını kendisine karşı korumadığı) kadınlar olarak sunulur. Medine döneminde,
ganimet olarak da nitelenen cariye -çünkü cihat Medine döneminde farz
kılınmıştır ve ancak o zaman esir ve ganimet olarak cariye alınması imkânı
doğmuştur-, daima erkeklerin ellerinin altındaki şey olarak nitelenir ve
putperest kadınlardan daha iyi görülür. Yine özgür bir erkeğin eğer zinaya
düşme tehlikesi varsa cariye ile evlenebileceği hükme bağlanır. Tabi cariyeye,
evli olup da zina ederse, özgür kadına verilen cezanın yarısının verilmesi
gerekir. Evli değilse, Kuran’da bir hüküm yoktur. Bu durum cariyenin sosyal
konumuyla ilgilidir, iffetini koruması daha zordur. Öte yandan, Araplarda
cariyeleri fuhşa zorlayıp onların üzerinden para kazanma geleneği vardır ve
Kuran bu geleneğe karşı koyar. Aynı şekilde, Medine dönemindeki ayetlerde
peygamberin cariyelerine atıflar yapılır; belli bir sayıdan sonra özgür
kadınlarla evlenmesi yasaklansa da, cariyeler ayrı tutulur. Cariye de erkek
köleler gibi, mükatebe, (yazılı sözleşme yapma) yoluyla özgürlüğünü satın
alabilir.
Kuran’ın cariyeler konusundaki görüşü, tıpkı genel
kölelik gibi, Hicaz bölgesinin genel anlayışına uygundur ve cariyeliğin
kaldırıldığına ilişkin olarak da açık bir ifade yoktur. Hatta meşruiyeti sık
sık ima edilir.
Kuran’da cariyelikle ilgili olarak ortaya konan yargılar,
tarihsel evrimiyle bakıldığında şöyledir:
a) Mekke döneminde, cariyeler erkeklerin ırzlarını
korumadığı iki sınıftan birisidir; birisi eşler, diğeri ise cariyelerdir.
“Irzlarını koruyanlar, -ancak eşlerine ve cariyelerine
karşı müstesna- çünkü onlar kınanmaz; bundan öteye (geçmek) isteyenler ise,
onlar taşkınların ta kendileridir.” (Mearic Suresi, 29-31)
“Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; onlar ki,
namazlarında huşû içindedirler; onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz
çevirirler; onlar ki, zekâtı verirler ve onlar ki, iffetlerini korurlar; ancak
eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden
dolayı) kınanmış değillerdir. Su halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte
bunlar, haddi aşan kimselerdir.” (Müminun Suresi, 1-7)
b) Medine döneminde cariye ganimet olarak sunulur, peygamberin
elinin altındaki şeydir ve ona helaldir.
“Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını,
Tanrı’nın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri,
amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana
helâl kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini
peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus
olmak üzere (helâl kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında
bulunan cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu
hususta ne yapmaları lâzım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk
olmasın. Tanrı bağışlayandır, merhamet edendir.” (Ahzab Suresi, 50)
c) Hz. Peygamber cariyeler hariç, istese de diğer özgür
kadınlarla artık evlenemez.
“Bundan sonra artık başka kadınlarla evlenmen, elinin
altında bulunan cariyeler hariç, güzellikleri hoşuna gitse bile, bunların
yerine başka hanımlar alman sana helâl değildir. Tanrı her şeyi gözetler.”
(Ahzab Suresi, 52)
“Onlara (Peygamber’in hanımlarına), babaları, oğulları,
kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları
(mümin kadınlar) ve ellerinin altında bulunan cariyelerinden dolayı bir günah
yoktur. (Ey Peygamber hanımları!) Tanrı’dan korkun; şüphesiz Tanrı, her şeye
şahittir.” (Ahzab Suresi, 55)
d) Cariye putperest kadınlardan daha iyidir; putperestle
evlenmektense onunla evlenmek daha doğrudur.
“İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin.
Beğenseniz bile, putperest bir kadından, imanlı bir cariye kesinlikle daha
iyidir. İman etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin.
Beğenseniz bile, putperest bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle daha iyidir.
Onlar (müşrikler) cehenneme çağırır. Tanrı ise, izni (ve yardımı) ile cennete
ve mağfirete çağırır. Tanrı, düşünüp anlasınlar diye ayetlerini insanlara
açıklar.” (Bakara Suresi, 221)
e) Evlenmeye güç yetiremeyen özgür erkekler, sahip olduğu
cariyelerle yetinebilirler.
“Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin
haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan)
kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane
alın yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten
ayrılmamanız için en uygun olanıdır.” (Nisa Suresi, 3)
f) Savaş esiri cariyeler müstesna evli kadınlarla ilişki
ya da evlenmek haramdır; müminler mallarıyla kadın isteyebilir; ücretini
ödeyerek onlardan faydalanabilir.
“(Savaş esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna,
evli kadınlar da size haram kılındı. Tanrı’nın size emri budur. Bunlardan
başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla istemeniz size
helâl kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan
ücretlerini verin. Ücret kesiminden sonra (bir miktar indirim için) karşılıklı
anlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Tanrı ilim ve hikmet sahibidir.” (Nisa
Suresi, 24)
g) İmanlı hür kadın alamayan cariye alabilir; ancak
sahipleri izin vermelidir; cariye fuhuş yaparsa özgür kadına verilen cezanın
yarısı verilmelidir. Cariyeyle evlenmek iyi bir şey değildir; sadece günahtan
korkanlar, yani zinaya düşeceğini düşünenler için geçerlidir.
“İçinizden, imanlı hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen
kimse, ellerinizin altında bulunan imanlı genç kızlarınız (sayılan)
cariyelerinizden alsın. Tanrı sizin imanınızı daha iyi bilmektedir. Hep aynı
köktensiniz (insanlık bakımından aranızda fark yoktur). Öyle ise iffetli
yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları şartı ve sahiplerinin
izni ile onları (cariyeleri) nikâhlayıp alın, mehirlerini de normal miktarda
verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınların cezasının
yarısı (uygulanır). Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten
korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Tanrı çok
bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Nisa Suresi, 25)
h) Cariyelere iyi davranmak gerekir.
“Tanrı’ya ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.
Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın
arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve
benzerlerine) iyi davranın; Tanrı kendini beğenen ve daima böbürlenip duran
kimseyi sevmez.” (Nisa Suresi, 36)
ı) Cariye ile mükatebe yapılabilir.
“Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden
elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Tanrı kendi lütfu ile
onları zenginleştirir. Tanrı, (lütfu)geniş olan ve (her şeyi) bilendir. Evlenme
imkânını bulamayanlar ise; Tanrı, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya
kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve
cariyelerden) mükatebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir hayır
(kabiliyet ve güvenilirlik) görüyorsanız, hemen mükatebe yapın. Tanrı’nın size
vermiş olduğu malından siz de onlara verin.” (Nur Suresi, 32)
j) Cariyeleri fuhşa zorlamayın.
“Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz
diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor
altında bırakırsa, bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra Tanrı (onlar için)
çok bağışlayıcı ve merhametlidir.” (Nur Suresi, 33)
Görüldüğü gibi, Kuran’da kölelik ve cariyelikle ilgili
görmezden gelinemeyecek kadar çok ayet vardır. Bu ayetler, Hicaz bölgesindeki
mükatebe usulüne, günahların kefareti olarak köle azat etmeyi eklemiş, ancak
tek kefaret olarak önermemiştir. Onlara iyi davranmayı önermiş, köle azadını
sarp bir yokuş olarak tanımlamış, cariyelerin para kazanmak için fuhşa
zorlanmamasını salık vermiş, bu konuda insani önlemler almıştır. Bu
söylemlerden yola çıkarak Kuran’ın köleliği kaldırmaya yöneldiği yorumunun
zorlama bir yorum olduğunu belirtmek gerekir. Kuran hiçbir ayetinde, köle ve
cariyeliği kaldırdım dememiş, Hicaz bölgesindeki uygulamayı reforme ederek
devam ettirmiştir. Hatta Medine döneminde, kurulan Medine İslam devletinde,
köle ve cariyelerin hukuksal statüsü kayda bağlanmış ve İslam dünyasında
asırlarca uygulanan köle ve cariyelik hukukunun temelleri atılmıştır. Bu durum,
Kuran’ın yargıları açısından ilginçtir; çünkü onu evrensel değil, tarihsel ve
yöresel olduğunun açık kanıtı olarak karşımızda durmaktadır. Öte yandan,
yöresel bir düzenin, hatta insanlar arasında statü bakımından köklü farklar
gören ekonomik temelli bir düzenin, sırf Kuran’a yansıması yüzünden tanrısal
olduğunun ileri sürülemeyeceği açıktır. Aksi tutum, Tanrı’yı sosyal-ekonomik
eşitsizliklerin temeline oturtmak, bunu O’nun aracılığıyla meşrulaştırmak ve
onamak anlamına gelecektir.
Yorumlar
Yorum Gönder