Evrimin İşleyişi - 3: Bir Canlının Ebeveyni de, Çocuğu da Kendisi İle Aynı Türken, Evrim Nasıl Yeni Türler Yaratır?




Benim annem babam da insan, çocuğum da insan olacak. Bu durumda, nesiller boyu ilerlense de her zaman aynı canlı türü oluşacak demektir, evrimin gerçekleşmesi mümkün değildir. Bu durumda nasıl türleşme gerçekleşebilir, farklı bir tür nasıl oluşabilir?
İlk olarak, konu hakkında uzman olmayan kişiler tarafından yönlendirilen bu tür yargılayıcı soruların neredeyse her zaman hatalı olduğunu belirterek başlayalım. Örneğin, soru içerisinde "şöyle böyle, dolayısıyla evrimin gerçekleşmesi mümkün değildir." kalıbı, soruyu baştan sona hatalı kılmaktadır; çünkü soru sahipleri, konuyu tam olarak kavrayamadan yargılara varmaktadırlar. Yani soruya anlam yüklemektedirler. Bu da, bilimsel açıdan hatalı bir yaklaşımdır. Çünkü az sonra göreceğimiz gibi, bir neslin önceki ve sonraki neslinin kendisiyle aynı türden olmasının evrime engel olan hiçbir tarafı yoktur; tam tersine, evrimin öngördüğü zaten kısa nesillerde fiziksel değişim ve dolayısıyla bariz türleşmelerin yaşanmasının pek mümkün olmadığıdır. Ancak öncelikle bazı bilgiler vermemiz gerekmektedir.
Evrim Ağacı veya Darwin'in deyişiyle Yaşam Ağacı, büyüleyici bir gerçeği de bizlere gösterdi: Evrim Ağacı çizimi, inanılmaz bir zaman dilimini, milyarlarca canlı türünü ve her bir türe ait milyonlarca ve milyarlarca bireyi üzerinde taşımaktadır. Aslında Evrim Ağacı, insanların çıkarmaktan hoşlandıkları soyağaçlarının büyük bir versiyonu gibidir. Tek fark, Evrim Ağacı üzerinde sadece kendi ailemize ait bireyler arasındaki akrabalık ilişkilerini değil, türümüz de dahil olmak üzere tüm türler (veya belirli bir ağaç üzerinde ilgilendiğimiz türler) arasındaki akrabalık ilişkisini ortaya koymaktayız. Dolayısıyla kendi ebeveynlerimizi ve akrabalarımızı ararken birkaç on, bilemediniz birkaç yüz yıl geriye giderken, türlerin geçmişini incelerken milyonlarca, hatta milyarlarca yıl geriye gitmemiz gerekmektedir. Dolayısıyla, yukarıdaki fotoğrafta gördüğümüz 105 yıl kulağa ne kadar uzun ve fazla gelse de, evrimsel süreçlerden bahsederken kullandığımız yüz bin yıl, milyon yıl, on milyon yıl, yüz milyon yıl, milyar yıl gibi zaman dilimleri akıl almaz derecede uzundur. Bu da, soy ağaçlarımız ile evrimsel geçmişimize ait ağaçlar arasında, zor görülen ama baş döndüren bir ilişki olduğu izlenimini bizlere veriyordu. O da şudur:
Zamanı akıp giden bir olgu olarak düşünecek olursak, şu anda her birimiz bu zaman içerisinde hareket etmekte olan varlıklarız. Dolayısıyla doğuyoruz, büyüyoruz, ürüyoruz ve ölüyoruz. Tüm bunları ortalama 70-80 yıl içerisine sığdırmaktayız. 80 yılımızı kağıda ufacık bir çizgi olarak çektiğimizi düşünün.
Daha sonra, bu 80 yılı gösteren çizginin başına, anne ve babamızı eklediğimizi hayal edin. Onların birleşimi sonucu biz var olabildik. Biz, onlardan doğmuş birer bireyiz ve evet, onlar gibi insanız. Ancak dikkat etmemiz gereken nokta şudur: Onlardan ciddi şekilde farklı özelliklerimiz var. Davranışlarımız farklı. Zekamız farklı. Eğilimlerimiz farklı. Fiziksel özelliklerimiz farklı. Kaynağı ne olursa olsun, onların nesli ile bizim neslimiz arasında mutlaka ama mutlaka bir fark var, bu kaçınılmaz. İkiz kardeşler bile yetiştirilmelerinden ötürü birbirlerinden farklı olmaktadırlar. Kaldı ki bahsettiğimiz bu istisnai durumdan oldukça farklıdır: ebeveynler ile yavrular arasındaki farklılık ciddi anlamda yüksek olabilmektedir. Burada bir diğer önemli nokta da örnek popülasyondur. Yani sadece bir aileyi ele alacak olursanız, sadece 1 nesildeki çeşitlilik değişimi belki çok fazla olmayacaktır. Ancak tüm Dünya'da 1970 yılında doğan insanların popülasyonunu ve dolayısıyla bunların oluşturduğu gen havuzu ile, bu kişilerden bir sonraki neslin gen havuzu arasındaki farklara bakacak olursanız, çok daha ciddi bir farklılık görebileceksinizdir. İşte bu farklılık, tek başına evrimin ta kendisidir! Evrimin modern tanımını hatırlayınız: belli bir popülasyonun gen havuzunda en azından 1 nesil içerisinde meydana gelen gen frekanslarının değişimi evrimdir. İşte bu değişimi tek bir nesilde bile görebiliriz. Ancak bu genetik değişim, çoğu zaman bariz fiziksel farklılıklar yaratmadığı için, halk arasında daha çok bilinen ve görülmek istenen "evrim" tanımına pek uymaz. Fakat biliniz ki, gerçekte sadece bir nesildeki bu farklılaşma bile evrimsel bir değişimdir. Hele ki vahşi yaşamı düşünecek olursanız ve bir önceki neslin sadece uygun olanlarının ürediğini düşünürseniz, bu değişimin evrimsel anlamı daha da net olacaktır.
Sadece 1 nesilde durmayalım, daha da geriye gidelim. Anne ve babamız için de 80 yıllık birer ömür çizgisi çekelim. Ancak ömürleri 80 yıl olsa da, üreme yaşı ortalamalarını 30 alacak olursak, aslında Evrim Ağacı'nı ilgilendiren bu 30 senedir. Çünkü 30 senede bir nesil atlanmaktadır. Biyoloji açısından, üreme gerçekleştikten sonra, bireyin ne yaptığı çok da önemli değildir. Elbette bireylerin yavruları ile ilişkisi de evrimsel açıdan çok önemlidir, bahsettiğimiz bundan ziyade, kalan ömrün nasıl geçtiğinin evrimsel açıdan çok fazla anlamı olmamasıdır. Dolayısıyla, 30 yıllık nesil çizgilerini çektikten sonra, onların da anne ve babalarını, çaprazlama olacak şekilde ekleyelim. Kafalarımızda konunun oturabilmesi için, şunu fark etmenizi sağlamak istiyoruz: 2 nesil geriye gittiğinizde, büyük ailenize (büyükbaba ve büyük anneye) ulaşırsınız. Bu noktada, daha fazla "en yakın akrabanız" ile soy hatlarınız birleşir: kuzenlerinizle. İşte tam olarak bu sebeple bizlere yakın türlere (örneğin şempanzeler, bonobolara, gorillere, vs.) "kuzen" adını vermekteyiz. Elbette, burada kastedilen "kuzen türler"dir. Ancak tür açısından kuzenlerimiz ile soy hatlarımızı birleştirmemiz için binlerce, on binlerce nesil geriye gitmemiz gerekir. Bu örnekte ise henüz sadece 2 nesil geriye gittik ve gerçekten, ailevi akrabalarımız olan kuzenlerimiz ile soy hatlarımız büyükbabalarımız ve büyükannelerimizde birleşmiştir. Tabii ki, örneğin babamızın, amcalarımızın ve halalarımızın da soy hatları aynı büyük ailede birleşmiştir. Benzer şekilde, annelerimizin ve dayılarımızın da soy hatları ikinci bir büyük ailede (anne tarafından büyük ailede) birleşmiştir. Tabii ki anne tarafından kuzenlerimizle de bizim soy hatlarımız birleşmiş olur. Görebileceğiniz gibi sadece 2 nesil geri gittiğimizde, birçok farklı birey ile soy hatlarımız birleşmeye başlar. Peki, daha da devam edersek ne olur?
Daha sonra büyük ailelelerimizin de 30 yıllık nesil çizgilerini çekelim ve onların da anne babalarını, doğum noktalarına ekleyelim. Böyle böyle geriye gittiğimizde, sürekli, en azından uzun bir süre insan bireylerle karşılaşırız, bu kaçınılmazdır. Ancak örneğin 10 nesil, 20 nesil, diyelim ki 50 nesil geriye gittiğimizde, yaklaşık 50 çarpı 30'dan ötürü 1500 yıl geriye gitmiş oluruz. Evrimsel Biyoloji ve onu ilgilendiren alanlar sayesinde biliyoruz ki 1500 yıl önce insan yine bildiğimiz anlamıyla insandı. Ancak muhtemelen o dönemin fiziksel, davranışsal ve genetik özellikler açısından istatistikleri günümüzden tamamen farklıydı. İnsanların eğilimleri farklıydı. Boy ortalamaları farklıydı. Ömürleri bizimkinden çok kısaydı, çoğu insan 30 yaşına bile gelmeden ölüyordu. Yaşam biçimleri kökten farklıydı. Bu, onların yetiştirilme biçimlerini, dolayısıyla tüm özelliklerini değiştiriyordu. Ayrıca unutmayınız ki tekil bireylerin değil, her bir neslin ortalama özelliklerinin değişimi önemlidir. Bu yüzden, 1500 yıl geriye gittiğimizde, fiziksel özelliklerin dahi ortalamasının ciddi anlamda farklılaştığını görürüz. Ne var ki, dediğimiz gibi, 1500 yıl öncesindeki tüm insanlar yine Homo sapiens türüne aittir ve bizimle tür bazında birebir aynı canlılardır.
Ayrıca buradaki bir diğer önemli nokta, geriye gittikçe daha fazla insanı kaplayan soy ağaçlarıyla çakıştığımızdır. 1 nesil geriye gittiğimizde sadece kardeşlerimizle soy hatlarımızın birleştiğini, 2 nesil geriye gittiğimizde buna kuzenlerimizin de dahil olduğunu hatırlayınız. Şimdi, 50 nesil, 100 nesil geriye gittiğimizde, artık çok uzak akrabalarımız, hatta şu anda görsek akrabamız bile demeyeceğimiz insanlarla soy hatlarımız birleşmiştir. Yani örneğin günümüzde Türkiye'de yaşayan bir A insanının soyağacını çizerek geri gittiğimizi düşünelim. 1500-3000 yıl öncesine kadar geri gittiğimizde, evrimsel süreç açısından Bulgaristan, Almanya, Ermenistan, İran, Irak, Azerbaycan, vb. ülkelerden ve hatta çok daha uzak ülkelerden insanların soy ağaçlarını işin içine dahil etmeye başlarız. Çünkü muhtemelen bizim 50. kuşaktan dedemizin soyu, Dünya'nın tamamen farklı bir noktasında bulunmaktaydı ve o bireyden doğan yavrular, 50 nesil içerisinde çok farklı coğrafyalara yayıldılar, buraların özelliklerine göre yaşadılar, vs. Göçler ve farklı sebeplerle, 50. kuşaktan dedemizin çocuklarının ve torunlarının farklı yönlere dağılmasından ötürü o soy bize kadar geldi. Bu, evrimsel süreci anlamak konusunda önemli bir mihenk taşıdır. Buna az sonra döneceğiz.
Soy Hatlarını Geriye Takip Etmenin Gösterdiği Gerçek: Evrim
Tıpkı geriye doğru takip ettiğimiz nesillerde soy hatlarımızın birleştiği insanların, kendi ailemizdeki insanlara giderek az benzeyecek olması gibi, daha uzun vadede geriye takip ettiğinizde ulaşacağınız popülasyonlar da, bugünkü insanlardan giderek daha farklı olacaktır. Bunu şöyle düşünün: kardeşiniz, bu Dünya'da size genetik kompozisyon ve genel fiziksel görünüm olarak en çok benzeyen insandır (tüm fiziksel farklılıklarına rağmen). Daha sonra, birinci dereceden kuzenleriniz (dayı-amca-hala-teyze çocukları) gelir. Kuzenlerinizin genetik yapısı, size kardeşlerinizden ve ebeveynlerinizden sonra en yakın olanlardır. Bundan sonra ise ikinci dereceden kuzenleriniz (büyük ailenizin kardeşlerinin torunları) gelir. Bunlar da kuzeninizdir ve size oldukça yakındırlar; ancak artık fiziksel benzerlikleriniz, ailenizin içinde olduğundan epey farklıdır. Çünkü artık soy hatlarınız 2 değil, 3 nesil geride birleşmektedir: büyük ailenizin ebeveynlerinde. Bu şekilde geriye gidecek olursanız, üç önemli gerçekle yüzleşmek zorunda kalırsınız:
1) Soy ağacınızda geri gittiğinizde, her seferinde türünüze ait bireylerle karşılaşsanız bile, yavaş yavaş aranızdaki benzerlikler azalmaya başlayacaktır. Bir diğer deyişle, kuzeninize olan benzerliğiniz, kardeşinize olan benzerliğinizden az olacaktır ve giderek, bu şekilde azalacaktır. Bu da, evrimsel süreçte geriye gittiğimizde, bireyler arası benzerliğin azalabileceğini doğrulamaktadır.
2) Soy ağacınızda geri gittiğinizde, ulaştığınız her bir neslin gen havuzu (tüm genetik kompozisyonu), sizin neslinizden giderek farklılaşacaktır. Yani dedelerimizin zamanındaki gen havuzu ile günümüzdekiler birebir aynı değildir, değişmiştir. Bu da, evrimsel süreçte geriye gidildikçe gen havuzlarının değiştiğini, yani evrimsel değişimin yaşandığını doğrulamaktadır.
3) Soy ağacınızda iyice geriye gittiğinizde, sizinle çok çok uzaktan akraba olan insanlarla soy hatlarınız birleşmeye başlayacaktır. Bir noktadan sonra ise, tüm insanlarla soy hatlarınız birleşecektir. Bu da, her insanın birbiriyle çeşitli derecelerde akraba olduğunu göstermektedir. Ancak elbette, Arjantin'de yaşayan bir insanla Türkiye'de yaşayan herhangi bir insan ile olduğunuzdan çok daha uzak akraba olacaksınızdır. Ama yine de, yüzlerce nesil öncesinde de olsa, o Arjantinli ile de bir "insan ortak ata" paylaşmaktasınız. Bu da, evrimsel süreçte tüm türlerin çeşitli derecelerde birbirleriyle akraba olduğunu doğrulamaktadır. Nasıl ki Arjantin'den biri ile son ortak atanız yaklaşık 2000 nesil önce (60.000 yıl önce) yaşamış bir insan ise, günümüzde yaşayan herhangi bir şempanze bireyi ile ortak atanız yaklaşık 200.000 nesil önce (6.000.000 yıl önce) yaşamıştır. Aradaki tek fark, devasa nesil farkıdır. Yani yaşamış, yaşayan ve yaşayacak her canlı bireyiyle akrabasınız, ancak akrabalık dereceleriniz birbirinden farklı seviyelerde. Aynı zamanda, elbette ki herhangi bir diğer canlı türünün herhangi bir bireyiyle, bir insanla olandan çok çok çok daha uzak arkabasınızdır (ama yine de akrabasınız!).
Günümüzden 100 nesil geriye gittiğimizde, 3000 yıl geriye gitmiş olacağız. Hala insan, insandır. Ancak artık 100 nesil önceki bir bireyi alıp, günümüzdeki bir bireyle kıyasladığımızda, farklılıklar listesi daha da uzun olacaktır. Biyolojik olarak hala "insan" (Homo sapiens) olan insan, fiziksel olarak oldukça farklıdır. Daha da geriye, 200 nesil, 300 nesil, 500 nesil, 1.000 nesil, 10.000 nesil, diyelim ki 15.000 nesil geriye gittiğimizde, yıl bazında 200.000 yıl geriye gitmiş oluruz. Artık bu noktada ele alacağımız bir insan bireyi ile, günümüzden ele alacağımız insan bireyi o kadar farklıdır ki, aynı tür olduklarını söylemek ataklık (ve muhtemelen hata) olacaktır. 
Bunu şu şekilde anlayalım: evet, her nesilde bir önceki nesil kendisiyle aynı tür, ancak bu geçişin yumuşak bir şekilde değişmemesi için bu durum herhangi bir engel teşkil etmemektedir. Yani "insan" tanımı, eğer ki tüm hatlarıyla, net bir şekilde tanımlanabilir bir olgu olsaydı, bu durumda daha farklı bir anlatım gerekebilirdi. Ancak "insan" ya da bilimsel adıyla Homo sapiens türünün doğada %100 net tanımlanabilir bir yapısı bulunmamaktadır. Dolayısıyla bir türün evrimsel süreç ve dolayısıyla zaman içerisindeki görünümleri, yapıları, özellikleri birbirinden farklı olabilecektir. Örneğin alt türler, bu şekilde özellikleri birbirinden aşırı farklı olan; ancak halen ayrı tür sayılamayacak canlı grupları için kullandığımız bir terimdir. Dolayısıyla, artık ufak tefek miktarda değil de, on binlerce nesil geriye gittiğimizde, o her nesildeki ufak tefek değişimler o kadar çok miktarda birikir ki, başlangıç noktasındaki bizlerle görünümleri, yapıları, özellikleri tamamen farklı olur. İşte bir noktadan sonra, bu farklılıklar ayrı birer türe ulaştığımızı gösterir. 
Bunu tersten de inceleyerek anlayabiliriz: her insan ana-babadan, hep insan yavrular doğsa da, doğada, özellikle vahşi ortamda sadece belli özelliklere sahip bireyler hayatta kalabilecektir. Çünkü vahşi yaşamda, genellikle hayatta kalabilenden fazla sayıda yavru üretilir ve hayatta kalanların genleri hep gelecek nesillere aktarılır. Bu durumda, her nesilde gen havuzları içerisindeki gen frekanslarında (sıklıklarında) belirli ölçülerde değişimler yaşanır. İşte evrim, bu ufak değişimlerdir ve bunlar, uzun vadede fiziksel değişimleri de doğuracaktır. Yani her nesilde doğan "insan" bireyleri, fiziksel özelliklerin belli şekillerde seçilmesi ve kalıtılması sonucunda bir miktar değişecektir. Birkaç nesil ele alınacak olursa, bu değişimden kaynaklı fiziksel farklılıklar, ayrı türlerden bahsetmemiz için hiç de yeterli olmayacaktır. Ancak ola ki 100.000 nesil arasındaki fiziksel farklılıkları kıyaslayacak olursanız, apayrı türlerden bahsediyor olmanız çok muhtemeldir. 
Örneğin bırakın Homo sapiens türünün ilk olarak evrimleşmeye başladığı 300.000 yıl kadar öncesini, bundan sadece 43.000 yıl önce yaşamış olan Cro Magnon insanı bile, bizzat Homo sapiens türüne ait olmasına rağmen bizden ayırt edilebilir miktarda farklı gözükür. Aşağıda, çok fazla sayıda verinin bilgisayar ortamında derlenmesi sonucu elde edilen bir Cro Magnon insanı görülmektedir:
Eğer nesil çizgilerini daha da geriye götürür, on binlerce nesil geriye giderseniz göreceğiniz şey, gittikçe insandan uzaklaşıp vahşi hayvanlara benzeyen bireyler olacaktır. Her biri ana babasından, onları andıracak, onlara yakın şekilde doğar. Ancak inceleme yaptığımız aralığı genişlettikçe, benzerlikler azalacaktır. Dikkat edilmesi gereken nokta, süreç içerisindeki bu nesillerden herhangi birini ele alacak olursanız, bu nesilden önceki ve sonraki birkaç yüz veya birkaç bin nesil, bu birey ile oldukça benzer ama giderek uzaklaşan özellikler taşıyacaktır. Kısaca, evrimsel süreç içerisinde farklılıklar hissedilmeyecek kadar yavaş ama istikrarlı olarak birikir ve inceleme aralığınızı birkaç nesille sınırlı tutmayıp, birkaç on bin nesle yayacak olursanız, fiziksel farklılıkları kendi gözlerinizle görmeniz mümkün olacaktır. Bunu, aşağıdaki iki görsel ile anlamanız mümkündür:
İşte bu şekilde geriye giderek, eğer neslin 30 yılda sabit olduğunu varsayarsak (aslında değişir tabii ama anlatım kolaylığı için sabit varsayalım), 200.000 nesil (6 milyon yıl) geriye gidecek olursak karşılacağımız, ilk başta "insan" olmasını beklediğimiz bireyler, günümüzde görmeye alışık olduğumuz şempanzelere benzeyen canlılara çok fazla benzeyecektir. Belki hala insana ait bazı özellikler görmek mümkün olacaktır; ancak asla "Evet, bu bildiğimiz insan, herhangi bir fark göremiyorum." demek mümkün olmayacaktır. Fakat o canlının, soyağacı günümüze doğru takip edilirse, sürekli çiftleşmeleri takip edilir, her bir bireyin yavruları ele alınırsa, her seferinde ufak farklılaşmalar ve doğa tarafından, canlılarca çiftleşme sonucu oluşturulan çeşitlilik üzerinde yapılan seçilim soncuunda, nesiller sonunda gittikçe farklılaşma olduğu görülür.
Sonunda, günümüzden 6-8 milyon yıl kadar önce yaşamış olan Sahelanhtropus tchadensis türüne ulaştığımızda, artık bir önceki kadar kesin yargılara varamamaya başlarız. İnsana çok benziyor olsa da, bilgisiz bir gözün dahi hemen ayırt edebileceği kadar insandan farklı canlılara ulaştık. Bu tür, muhtemelen insan ile şempanzenin ortak atası değil; ancak bu ortak atanın çok yakın bir akrabası. 
Burada anlaşılması gereken bir diğer nokta şudur: 6 milyon yıl önce vardığımız ataların "şempanzelere" benzediğini söyledik; ancak bu atalar kesinlikle şempanze değildirler! Aslında önceden verdiğimiz kardeş ve kuzenlerinizle soy hatlarınızın birleşmesiyle aradaki benzerliği kendiniz fark edebilirsiniz; ancak yine de garanti olması açısından açıklayalım: Eğer kendinizden başlayıp, nesil nesil geriye gidecek olursanız, 2-3 nesil geriye gittiğinizde, amcanızın veya halanızın çocuklarıyla soy hattınız birleşecektir. Bu, sizin amcanızın çocuklarından (kuzenlerinizden) geldiğiniz, oluştuğunuz, farklılaştığınız anlamına gelmez; ancak onlarla çok yakın akrabasınızdır. Bunu sürekli geriye doğru devam ettirdiğinizde, giderek daha fazla insan ile soy hatlarınız çakışarak ve bütünleşecektir. Eğer bunu sürdürerek 60.000 yıl kadar öncesine gidersek, Dünya'da an itibariyle var olan tüm insanların soy hatlarının birleştiğini görürüz. 200.000 yıl kadar öncesine götürürsek, Dünya'da var olmuş, var olan ve var olacak tüm insanların soy hatlarının birleştiğini görürüz. Bu şekilde, 500.000 yıl öncesine gittiğimizde, günümüzde var olmuş, var olan ve var olacak sadece Homo sapiens türü bireylerin tüm soy hatlarının değil, aynı zamanda türümüzün yaşamış en yakın kuzeni olan Homo neanderthalensis türüne ait bireylerin de var olmuş, var olan ve var olacak tüm soy hatları bir arada, tek bir ortak türün soyunda birleşmiş olur. Bu şekilde diğer kuzenlerimizi ve yakın türlerin soy hatlarını birleştirerek 6 milyon yıl öncesine gittiğimizde de, süreç boyunca diğer Homo türleri, Australopithecus, Ardipithecus, Kenyanthropus gibi diğer insan türleri ve bunlara ait bilinen 30 civarındaki tür ile soy hatlarımız birleştikten sonra, sonunda şempanzelerle, daha doğrusu onların soy ağaçlarıyla karşılaştığımızı, bizim soy ağaçlarımızın onlarınkiyle çakıştığını görürüz. Unutmayın, burada geriye giderken birleştirdiğimiz sadece kendi soy hatlarımız değil, aynı zamanda bizimle geçmişte birleşecek olan diğer türlerin de kendi içlerindeki soy hatlarıdır. Yani günümüzde Türkiye'de yaşayan A insanından başlayıp geriye gittiğimizde, her nesil geçmişe gittiğimizde insanın akrabalarının soy hatlarını birleştirmekteyiz. Aynı şekilde günümüzde Kongo Nehri, Afrika civarında yaşayan bir B şempanzesinden başlayıp geriye gittiğimizde, her bir nesilde o şempanzenin önce ebeveynlerini, sonra birinci derece kuzenlerini, sonra giderek uzaklaşan akrabalarını ve türünün diğer bireylerini soy hatlarına ekleriz. İki ayrı türden (insan ve şempanzeden) soy hatlarını 6 milyon yıl öncesine dek takip edecek olursak, bu iki türün soy hatlarının, onlarca diğer ara tür ile birleştikten sonra, birbirleriyle birleştiğini görürüz. Tıpkı 2 nesil sonunda kuzenlerinizle soy hatlarınızın birleşmesi gibi...
Bu bize, Evrimsel Biyoloji'nin muhteşem bütünleştirici ve açıklayıcı gücünü bir kere daha göstermektedir: Aynı türe ait bireylerin soy ağaçlarını çakıştırmak için daha yakın geçmişe gitmemiz yeterliyken, farklı türleri çakıştırmak için çok daha gerilere gitmemiz şarttır. Ancak yeterince geriye gidersek (ve tüm türlerin üreme süresini 30 yıl olarak varsayarsak - ki değildir), ortalama 130.000.000 nesil geriye gidecek olursak, yani yaklaşık 3.8 milyar yıl öncesine kadar bu soyağacını devam ettirir ve yolda karşılaştığımız tüm canlıların soyağaçlarını aynı şekilde çizersek, Türkiye'deki A insanının soy ağacı da, Afrika'daki B şempanzesinin soy ağacı da, Anamur'daki C muz bitkisinin soy ağacı da, Rusya'daki D Sibirya Kurdu'nun soyağacı da, bizi verem yaparak öldürebilen Mycobacterium tuberculosis bakterisinin soy ağacının da tek bir canlıda, bir tek hücrelide, ilk canlılarda birleşecektir. İşte bu, tüm canlıların ortak atası olarak bildiğimiz ilk canlılardır, koaservatlardır (önhücreler). O zamandan günümüze doğru yaklaştığımızda ise, sürekli dallanmalar olacak, sürekli bireylerin farklı yönlere, farklı coğrafyalara, farklı evrimsel patikalara sürüklenmeleri sonucu farklı türler oluşacaktır. Bu türler, dediğimiz gibi çok uzun yılların geçmesi sonucunda oluşmaktadır. Evet, ana-babadan aynı tip birey doğacaktır; ancak belli başlı farklılıklara sahip bireylerin, farklı yönlere dağılıp, farklı seçilim baskıları altında kalmaları sonucunda, nesiller sonunda farklı türler oluşabilecektir.
Yani soy ağacımızı geriye doğru takip edersek, önce şempanzelerle, sonra gorillerle, sonra orangutanlarla, sonra teker teker diğer primatlar ya da primat gruplarıyla, sonra diğer memelilerle, sonra yavaş yavaş sürüngenlerin devasa gruplarıyla, vs. şeklinde tüm canlılarla adım adım soy ağacımızın çakıştığını görürüz. Bir muz bitkisiyle ortak atalarımızı (tabii ki ne bitkiye, ne de hayvana benzer bu ata, basit bir tek hücrelidir) görmek için milyarlarca yıl geriye gitmek gerekirken, bir balık ile ortak atamız için yüz milyonlarca yıl geriye, bir memeli ile ortak atamızı görmek için on milyonlarca yıl geriye, bir primatla ortak atamızı görmek için milyonlarca yıl geriye, bir Kanadalı ile ortak atamızı görmek için on binlerce yıl geriye, uzaktan bir ailevi kuzenimiz ile ortak atamızı görmek için birkaç nesil geriye, kız veya erkek kardeşimizle ortak atamızı görmek içinse tek bir nesil geriye gitmemiz yeterlidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şeriat Nedir?

İnançlılar İçin Düşündürücü Sorular - 2

Süryani Alfabesi